Ben 1993 doğumluyum. 3-4 yaşlarımda tanıdım onu. Gecekondu bi evde oturuyorduk. Tüplü loş bi televizyonumuz vardı. Oyuncaklarım abimden ablamdan kalan kırık şeylerdi. Araba ya da bebek denmeyecek şekilde... Televizyondan Barış abinin Adam Olacak Programı'nda ki çocuklarla kurduğu diyaloglardan, hayal dünyasından oyuncuklarımla oyun oynardım. Öyle evcil hayvanım filanda olmadı hiç. Mahallede bizden kaçan kediler, bizi görünce havlayan köpekler vardı. Oyuncaklarım kırık olduğu için bişeyi kaybetmenin ne demek olduğunu bilmezdim. Ailemden birilerinin ölmemesi, hatta evcil hayvanım olmadığı için vefat eden sevdiğim biri de olmadı.. Genel anlamda kaybedecek bişeyi olmayan bi çocuktum...
O sene okula gitmiyordum. Abim ve ablam okula gittiğinde canım çok sıkılıyordu. Babamda sadece pazar günleri evde sabah kahvaltısı yapabiliyordu.. 15 tatilin ilk pazar günü ailemle birlikte kahvaltı yapmanın sevinciyle uyanmışken tv de ölüm haberini duymuştuk.. Babam "hadi bee" dedi. Annem üzüldü bişey diyemedi. Abim gözlerini ovuşturuyordu. Ölüm ne bilmiyordum. Anlam veremedim hatta üzülemedim. Ablama sordum "Ne demek bu?". Ağlamaya başladı...
Onlar bana bişey anlatmadan anladım zaten ölümün ne nane olduğunu. Hem çok sevdiğim birini kaybetmek, hem de ilk defa kaybetmek, hem de ölümü ilk kez yaşamak demektir Barış Manço benim için.. Ne zaman dinlesem, ansam, görsem gözlerim dolar. Boğazım düğümlenir. Sigaralar peş peşe yanar.
Bir zamanlar çalışmalarını araştırmaya başladım. Youtube da programlarını izleyip gülerdim.. Ama solda önerilen videolarda "Barış Mançonun Ölümü" videoları izlememi hep yarıda kesti. Ölümü daha iyi bilmekten midir yoksa olgunlaşmaktan mıdır nedir? Artık Barış Manço'nun adını anmaktan korkar oldum...
Ayrılık acısı da neymiş? Siz hiç Barış abiyi kaybettiniz mi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder